Blog Arşivleri

Elif Şafak…Bir Benjamin Button Hikayesi


Kırılmamak için bükül
Düz olmak için eğril.
Dolmak için boşal,
Parçalan ki yenilen
Az şeye sahip olanlar
Çoğa kavuşabilirler
Çok şeyi olanların zihni karışır.Tao Te Ching 22

Pinhan’da bu sözleri aktarır bize Elif Şafak, muhteşem bir hikaye eşliğinde. Okuduğumda bir daha bir daha ve bir daha okumak istemiştim romanı. Kitapta bin satırın altı çizilidir, her bir sayfasından bir sürü post-it fışkırır ve kitaplığımda her gözüm iliştiğinde içimden bir sıcaklık geçer.
Yazarın ilk romanıdır, 26 yaşında bir kızın yazdığına inanmak güçtür, hemen tanışmak istersin onunla. Ne ara bu bilgiyle dolmuştur, taşmıştır, incelmiştir, süslenmiştir merak edersin, hemen yenilerini yazsın, hemen okuyayım istersin. Zaten tek ben böyle hissetmemiş olacağım ki bir çok ödül alır roman. Rastgele açtığın her sayfada seni yüreğinden tutacak, boğazını düğümleyecek, görünen alemden alıp masal alemine götürecek bir sözcük, cümle, hikaye mutlaka çıkar karşına…

“Bir başına kalmıştı işte. Ne bir eksik ne bir fazla. Kapılar sırlı, dostlar vefasız, yollar tıkalıydı”

İlk romanda aşk olunca okurla yazar arasında, artık şarttır, o yazar ne yazsa okunur. Ben de Elif Şafak’ın peşine takıldım, yıllarca takip ettim. Ancak yıllarca aynı evde oturunca bir zamanlar aşık olduğun insanın bir zamanlar aşık olduğun özellikleri nasıl orana burana batmaya başlarsa, Elif Şafak hakkında da öyle hissetmeye başladım. Özünden, kalbinden, ruhundan uzaklaştı, popülerliğe kaydı gibi geldi bana her yeni kitapla. Pinhan’da daha suyu çıkmamış bir tasavvuf ile karşımızdayken, samimiyken, söyleyecek yepyeni şeyleri varken, sonrasında kendini tekrar eder oldu, yazmak için yazar oldu, edindiği kimliğe iyice yapışmak adına kitap çıkarır oldu ve böyle özel bir yazara pek yazık oldu bana sorarsan. Hele son kitaplarından İskender’i okurken resmen bir Mahsun Kırmızıgül filmi senaryosu okur gibi hissettim kendimi. Hikayede ne ararsan vardı; kadın sorunu, Kürt sorunu, ensest, geleneklerin sorgulanması, ver Allah’ım ver…Sokağa dikkat çekmek için çıkan, bu sebepten ne bulduysa takıp takıştıran, sürüp sürüştüren bir kadına dönüştü gözümde Şafak. Oysa zarif kadındı, güzel kadındı. Yeteneğinin yanısıra akıllı, entellektüel, yazan/çizen kadın gudubet olur önyargısı karşısında tüm hoşluğu ile de dikiliyordu.

“Meyhanede demlenenlerin ortak kanaati derd-i hicrana deva bulunmadığıydı. Madem ki devası yoktu bu illetin,demlenmeye devam edip, gam-ı kederi ferâmûş etmekten, şu fani dünyadan kâm almaktan başka tutar yol olmadığı aşikârdı”

Son günlerde Şemspare çok konuşuluyor, övgüler de var, roman sanıyorduk kandırıldık, daha önceki yazılarını toplamış alt tarafı diyeni de var. Kitabın kapağındaki şemsiyeli fotoğraf ise ayrı bir tartışma konusu. Yine de dayanamayıp aldım pek tabii, henüz okumadım ama yaz bitmeden göz gezdireceğim. Yılların alışkanlığı ile artık kopulamayan bir sevgiye dönüştü bizimkisi, söylene söylene de olsa her daim okuyacağım bir yazar Elif Şafak, hatta söylenmem sevgimden kaynaklanıyor sanırım. Ancak 26 yaşında olmuş, pişmiş, tadından yenmez bir yazarın yaş aldıkça bence daha acemi işlere el atması insanın aklına Benjamin Button’un tuhaf hikayesini getiriyor ister istemez. Bu yüzden eğer daha önce Elif Şafak okumadıysanız ve niyetiniz varsa Pinhan’ı en sona bırakın, kamera arkasını bilmiyorsanız yazarın son kitabı, sanatçının olgunluk dönemi eseri olduğunu düşünecek ve benim yaşadığım hayalkırıklığını yaşamayacaksınız.
Pinhan’daki ruhu, onu yazabilen kadını ve benim aslında neyi sevdiğimi bir nebze olsun gösterebilmek adına aşağıdaki videoyu paylaşmak istiyorum. İşte bu videoda Elif Şafak çocukluğunu, anneannesini, meşhur dairelerini, kültürümüzü ve nasıl hikayeci olduğunu çok keyifli bir şekilde anlatıyor…